İnsanın Allah'a dört kapı kırk makamdan kimin sözü ?

Defne

New member
Kişisel Bir Başlangıç: İnancın Katmanlarıyla Yüzleşmek

Hayatım boyunca “İnsanın Allah’a dört kapı kırk makamdan geçerek ulaşması” sözünü defalarca duydum. Özellikle Anadolu irfan geleneğiyle ilgilendikçe, bu ifadeyi neredeyse her sohbetin bir yerinde buldum. Ancak yıllar içinde fark ettim ki çoğu kişi bu sözü derinlemesine anlamadan, yalnızca bir mistik slogan gibi tekrar ediyor. Benim için bu söz, bir öğretinin özeti olmaktan çok, insanın kendi iç yolculuğuna dair bir metafor olarak anlam kazandı. İnançla, sorgulamayla ve akılla geçen yıllar içinde bu anlayışın hem büyüleyici hem de tartışmaya açık yönleriyle karşılaştım.

Dört Kapı Kırk Makamın Kökeni ve Anlamı

“Dört kapı kırk makam” öğretisi en yaygın biçimiyle Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât adlı eserine dayanır. Burada dört kapı —Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat— insanın olgunlaşma sürecini sembolize eder. Her kapı on makam içerir; böylece kırk aşamalı bir manevi eğitimden söz edilir. Ancak önemli bir ayrım var: bu öğretinin Hacı Bektaş-ı Veli’ye özgü olmadığı, İslam tasavvufunun genelinde yer alan bir sistem olduğu da kaynaklarda belirtilir. Örneğin, İbnü’l-Arabî’nin “insan-ı kâmil” anlayışında da benzer basamaklı ilerleyiş fikri görülür. Dolayısıyla bu söz, tek bir kişiye ait olmaktan çok, geniş bir mistik geleneğin ortak mirasıdır.

Eleştirel Perspektif: Kaynak ve Atıf Sorunu

Sıklıkla sosyal medyada veya dini sohbetlerde bu söz doğrudan “Hacı Bektaş-ı Veli şöyle demiştir” şeklinde aktarılır. Oysa Makâlât’ta yer alan ifadeler, daha çok bu öğretinin açıklamasıdır; “İnsanın Allah’a dört kapı kırk makamdan geçerek ulaşması” şeklinde doğrudan bir cümle bulunmaz. Bu durum, tarihsel bağlamda sözlerin anonimleştiğini, halk arasında yeniden üretildiğini gösterir. Akademik kaynaklarda —örneğin Ahmet Yaşar Ocak ve Irene Melikoff’un araştırmalarında— bu öğretinin sözlü gelenekle yazılı kaynak arasında geçişken bir yapıya sahip olduğu vurgulanır. Dolayısıyla bu ifadeyi bir alıntıdan çok, bir kavramsal özet olarak görmek daha doğru olur.

Erkek ve Kadın Yaklaşımlarında Manevi Yolculuk

İnanç yolculuklarında erkeklerin genellikle stratejik ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergilediğini gözlemledim. “Hangi kapıdan geçmeliyim, hangi makamdayım?” gibi sorulara sistematik cevap aramak, bu yönün bir göstergesi. Kadınlar ise çoğu zaman empatik, ilişkisel bir anlayışla yaklaşıyor; “Bu makam bana ne hissettirdi, içsel olarak neyi dönüştürdü?” sorularına odaklanıyor. Ancak bu fark cinsiyetin doğasından değil, toplumsal rollerin etkisinden kaynaklanıyor. Günümüzün bilinçli bireyleri arasında bu ayrımlar giderek silikleşiyor. Bir erkek derin sezgisel bir farkındalık geliştirebilirken, bir kadın da rasyonel analizle bu süreci kavrayabiliyor. Yani dört kapı kırk makam, cinsiyetin değil, insanın çok boyutluluğunun bir yansıması olmalı.

Felsefi ve Psikolojik Açıdan Değerlendirme

Bu öğretinin modern psikolojiyle şaşırtıcı paralellikleri var. Jung’un bireyleşme süreci, insanın gölgesini tanıması ve bütünleşmesiyle ilgilidir. Dört kapı kırk makam da benzer biçimde, insanın içsel benliğiyle yüzleşmesini, egosunu dönüştürmesini amaçlar. Ancak burada eleştirilmesi gereken nokta, öğretinin bazı çevrelerde katı bir hiyerarşi gibi sunulmasıdır. Sanki herkesin aynı sırayla, aynı yöntemle ilerlemesi gerekiyormuş gibi... Oysa manevi deneyim bireyseldir. Bu sistemi “mutlak yol haritası” olarak değil, “rehberlik eden bir model” olarak görmek gerekir. Aksi halde bu öğretinin esnekliği kaybolur ve dogmaya dönüşür.

Toplumsal ve Kültürel Bağlamda Yorum

Anadolu’da bu anlayış, sadece bireysel değil, toplumsal bir dönüşüm modeli olarak da benimsenmiştir. Alevi-Bektaşi geleneğinde “eline, beline, diline sahip ol” ilkesi, dört kapı sisteminin özeti gibidir. Bu yönüyle ahlaki bir rehberdir. Ancak günümüzde bu öğreti, yüzeysel dini tartışmalar arasında sıkışıp kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Özellikle popüler kültürün etkisiyle, bu tür derin kavramlar sosyal medyada “mistik slogan”a indirgeniyor. Bu indirgeme, hem dini hem kültürel anlamda yüzeyselleşmeye yol açıyor.

Eleştirinin Gücü: Gelenekten Öğrenmek, Ama Donmamak

“Dört kapı kırk makam” anlayışı insana derin bir manevi yön sunar; fakat aynı zamanda sorgulamayı da gerektirir. Bugün bu öğretiyi literal biçimde değil, çağdaş yaşamın içindeki anlamıyla yorumlamak gerekir. İnsan artık sadece “kapılardan geçmiyor”, aynı zamanda “kapıları yeniden tanımlıyor”. İnanç, bilgi, duygu ve bilinç gibi alanlar birbirine karışıyor. Bu noktada şu soruyu sormak önemli: Gerçek olgunluk, belirli aşamaları geçmek midir, yoksa her aşamada kendini yeniden tanımlayabilmek mi?

Sonuç: Geleneğin Bilgeliğiyle Modernliğin Eleştirisi Arasında

Sonuçta “İnsanın Allah’a dört kapı kırk makamdan geçmesi” sözü, insanın kendini tanıma sürecine dair çok katmanlı bir metafordur. Ancak bu derinliği korumak için, onu sadece tarihsel bir öğreti değil, yaşayan bir düşünce biçimi olarak ele almak gerekir. Gelenekten öğrenmek, ama orada donmamak… Bu, hem erkeklerin akılcı çözümcülüğüyle hem kadınların empatik sezgileriyle dengelenebilecek bir bakış açısıdır. İnanç, akıl ve duygu arasında köprü kurabildiğimiz ölçüde bu öğretinin ruhunu gerçekten yaşayabiliriz.

Ve belki de asıl soru şudur: Allah’a ulaşmak gerçekten “kapılardan geçmek” midir, yoksa içimizdeki kapıları fark edebilmek mi?
 
Üst